Şahit

440 |

Ben Anadolu’nun en ücra kasabasında bin yıllık bir ardıç ağacıyım…

Zamana ve olaylara şahit!
Yargıç değilim yargılayamam,
Savcı değilim suçlayamam,
Avukat değilim savunamam,
Eşhedü, ben şahidim,
Zamana ve olaylara!

“Gördüm!”
Ne şahlar… Padişahlar…
Medeniyetler kuruldu gölgemde!
İmparatorlukların yükselişini de çöküşünü de gördüm.
Yunus Emre soluklandı gölgemde…
Şeyh Bedrettin… Köroğlu… Nazım…
Ve daha niceleri…
‘923’ün Aydınlanma Devrimi’ni de gördüm…
‘013’ün İsyan Günleri’ni de!
Ateşi ve ihaneti gördüm bu dünyanın üzerinde!
Ateşi ve ihaneti gördüm kanlı bankerler pazarında!
Ateşi ve ihaneti gördüm…

Ve Murat Nehri…
Canik Dağları…
Ve Fırat…
Ve Dicle’yi…
Amanos’un eteklerinde Asi’yi…
Ve Yeşilırmak...
Ve Kızılırmak…
Kan akacak değil ya hep Fırat’ın suyu...
Kana doymadı mı bu topraklar?
Yârin yanağından gayrı her yerde, her şeyde, hep beraber…
Diyebilmek adına…
Evlerin… Yurtların… Dünyaların…
Ve kosmos’un kardeşliği adına…
Hep bir ağızdan söyledik;
“Dörtnala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

Bu cehennem, bu cennet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim...’’ türküsünü.

Ve şimdi… Sen de benim bin yıllık ömrümün, 12
Eylül Rejimi’ nin yetiştirdiği, sistemi iliklerine kadar işlemiş,
kayıp kuşaktan biri(yim) iken bir “an”lık dilimine denk geldin. Bu da bizim coğrafyanın topraklarında yaşamanın
“kader”i olsun!


Dipnot: Bu yazı farklı mahalleden bir arkadaşın isteği
üzerine yazılmış, ulu orta, sere serpe, “ortada” yatan bir
yazıdır

Şiiri Değerlendir
tick image
Şiiri Paylaş