Yapraklara dallara
Yeşillere allara
Sudan bir bahaneyle aradım seni.
Sonra sudan bahanelerle seni görmek istemek.
Oysa sana bayrağı verdiğim o ilk gün görmüştüm seni!
Sudan bahaneler yaratıyordum sana.
Seni, sana bayrağı verdiğim o ilk gün görmüştüm.
Ve ben seni bir milyon kişinin içinde bulmuştum!
Elinde o bayrak…
Pierre Loti’de içtiğimiz çayın sıcaklığında,
Bir sıcaklık vardı yüzünde.
Sıcaktın.
Saatlerce konuştuk memleket meselelerinden,
Dünyanın gidişatından, biraz senden biraz benden.
Sıcaktın.
Sıcacık bir dünyanın kapılarını araladın o gün.
Ürkek güvercin hâlini sevmiştim senin.
Ürkek bir güvercin gibiydin insanların içinde.
Sürekli bir tedirginlik hali!
Oysa semt bizim, aşk bizim kime ne!
Sıcaktın.
Dolmabahçe’de, masadan alelacele kalkıp
İçemediğimiz çay gibi.
Denize amors durup yüzüne cepheden bakmak gibi!
Bella da Jacob’a az çektirmedi hani.
Edward’ın peşinden sürüklendi gitti.
Jacob göklerde bir kartal gibi kanatlarını açarken
Bella’ya kalkan olmak için,
Edward da Edward diye tutturdu kız!
Bella en sonunda çekti gitti, Edward’ın peşinden.
Jacob kalakaldı filmin Alacakaranlığında!
Sonra ne oldu bilmiyorum.
Bella, Edward ile mutlu mu,
Peşlerine takılan vampirlerden kurtuldular mı,
Jacob ne yapıyor? Hiç haberim yok.
Ben mi, ben de senden sonra
Alacakaranlığın bütün serisini hatim indirdim!
İncir Reçeli güzeldir biliyorsun.
Metin, Duygu’ya bağlanmıştı bir kere.
Tatlı bir gülüşüne, olur olmaz bir sözüne,
Duygu’nun kendisinin bile farkında olmadan yaptığı
Saçını şöyle bir geriye atışına,
Hatta her defasında yaptığı gibi
Evden habersizce ayrılışlarına,
Her ayrılışında bıraktığı küçük küçük notlara.
Bir kere tutkuyla bağlanmıştı,
Metin’i Metin yapan kadına.
Ama her defasında habersizce uzaklaşmalar
Ve küçücük notlar miras kalan geriye.
Filmde ne esas oğlan bendim ne de esas kız sen.
Hem zaten illa ki “bir şey” olacaksam ben,
Aynı mısır kovasının içinden paylaştığımız
Mısır olmak isterdim!
Ne demiş üstat,
“Kavuşursan meşk olur, kavuşmazsan aşk olur!”
Metin ile Duygu da kavuşamadı.
Aşk oldu işte.
Filmin özü buydu aslında!
Ve Metin’in isyanı boşuna değildi.
Ve şimdi bir kutu çikolata miras kaldı senden bana!
Kırmızı tek bir gül ve simit.
Gezi Parkı’nda öğle yemeğinde
Yediğimiz simidin kokusu burnumda.
Simidin sıcaklığı sarmıştı parkı,
Mutluluk kokuyordu ağaçlar!
Küçücük bir simit kocaman bir dünyayı değiştiriyordu
Ve Gezi Parkı bir aşkın ana fikri oluyordu!
Senden sonra, bir gece vakti yıkmaya geldiler parkı.
Direndi gençler, yıktırmadı parkı, kestirmedi ağaçları!
Farkında olmadan bir aşkın anısına
Sahip çıkıyordu gençler!
Ve gerçekten kocaman bir dünyayı değiştiriyorlardı.
Farkında olmadan aşklara,
Âşıklara sahip çıkıyordu gençler.
Zaten, aşk olmadan devrim olmaz ki!
Ve sonra sen çok katlı plazalara taşındın.
Ve ben çok fazla sigara içmekten muzdarip,
Çuval dolusu kelimelerin ağırlığı sırtımda
Merdivenlerde tıkandım!
Nice nice yıllara…
Doğum günün kutlu olsun.
(Bu Yazı Bir 19 Şubat Yazısıdır.)