“30 Mayıs’ı, 31 Mayıs’ a bağlayan gecenin sabaha vuran ilk ışıklarında vurdular beni anne. Kimimiz gözünü, kimimiz kolunu, kimimiz bacağını kaybetti.”
Gezi Parkı olaylarını sadece 3- 5 ağaç meselesi olarak görenlere, neden orada olduğumu söyleyeyim:
* Hayatımıza müdahale etmenden bıktığımız
* Ne yememiz, ne içmemiz gerektiğine karışmandan
bıktığımız
* Kaç çocuk yapacağımızdan
* Nerede yaşamamız gerektiğinden
* Hangi parkta oturacağımıza, hangi gazeteyi okuyup hangi TV kanalı seyredip
* Kimlere saygı duymamız gerektiğine
* Neyin sanat, neyin ucube, neyin müzik, neyin gürültü olduğuna karar vermenden
* Kimin terörist, kimin vatansever olduğunu fişlemenden
* Kimin Müslüman, kimin kâfir, kimin soyguncu olduğunu ilan etmenden
* Hayatımıza, anamıza, babamıza, aşımıza burun sokmandan
* A.Öcalan ve PKK’yla açılım pazarlığından
* 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim bayramlarını yasaklamandan
* 4+4+4 eğitim sistemiyle İmam-Hatip okullarının önünün açılmasından
* 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim ismini vermenden
* “T.C.” ibaresinin kamu kurum ve kuruluşlarından kaldırılmasından
Bunun gibi daha nice şeyler yüzünden ben de Gezi Parkı’ndaydım, Sayın Başbakan. “Orada AVM olmaz. Gelin konuşalım çevreci kardeşler.” dediniz ya Sayın Başbakan! Geç kaldınız. Çok geç. Onlara zamanında kulak vermediniz, dertlerini dinlemediniz, “ayyaş” diye, “çapulcu” diye aşağılayıp küçümsediniz. Artık geçmiş ola!
Hava döndü; “karşı”dan esiyor yel…
Türkiye’nin yüzü 90 yıldır Batı’ya dönükken, sizin yüzünüz her daim Arap ülkelerine dönük oldu, Sayın Başbakan. AB rüzgârını da kestiniz siz Sayın Başbakan.
Gezi Parkı’nda inanan gözleri gördüm ben Sayın Başbakan… Necati Şaşmaz’ın “kedi gözlerine” inat ! Ve bir kez daha anladım ki bu halka inanmak lazım...
Gazi Mustafa Kemal’in yaptığı gibi bu halka güvenmek lazım!
Dipnot: Bu yazı Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert ve
Mehmet Ayvalıtaş’a ithaf edilmiştir. Anılarına saygıyla…